Hz.EbuBekir (ra) Hayatı

featured

Hz.EbuBekir (ra) Hayatı

Adı Abdullah b. Mürre b. Ka’b b. Lüey b. Galib b. Fihr’dir. Künyesi Ebû Bekir b. Ebi Kuhafe, lakabı es-Sıddîk’tir. Annesi Ummu’l-Hayr, Sülemî binti Sahr b. Amir’dir. Teymoğulları’ndan olup. fil hadisesi yıllarında dünyaya gelmiştir.

Gençlik yıllarını, üstün bir ahlâk numunesi olarak geçiren Hz. Ebû Bekir halkın dertlerine ortak olur, yoksullara yardım ederdi. Kureyşliler arasında büyük bir itibarı vardı. Çünkü Kureyş’in geçmişi hakkında başkalarının bilemediği «Neseb» bilgisine sahipti. Hz. Muhammed’in nübüvvetinden önce de O’nun bir dostuydu. Peygamberlik şerefi- ile şereflenen Hz. Muhammed’in çağrısını ilk kabul eden Hz. Ebû Bekir’di. Onun için Hz. Peygamber şöyle demişti: «Kimi islâm’a çağırdımsa reddetti. Fakat Hz. Ebu Bekir, hiç tereddüt etmeden çağrımı kabul etti.»

Ticaretle uğraşıyordu ve malî durumu çok iyiydi. Malını İslâm ve Hz. Peygamber uğruna feda etmekten çekinmedi. Bunun için Rasûlullah , “Arkadaşlık ve (Benim için ) malını (feda etmede) en minnettar olduğum kişi Ebû Bekir’dir. Şâyet insanlardan bir dost edinseydim Ebû Bekir’i edinirdim. Ancak aramızda İslâm kardeşliği ve sevgisi vardır.”[1] buyurmuştur.
Hz. Ebû Bekir’in üç erkek, üç kız çocuğu vardı.Her büyük insanın, adı anıldıkça insanlar arasında yad edilen bir meziyeti olur. Hz. Ebû Bekir’in en büyük meziyeti azim ve merhametiydi. Azim, bir insanın enine boyuna düşündükten sonra, bir işe karar verdiği zaman, bir daha dönmemesi demektir. Bu azimdir ki, yoluna sıradağlar çıksa onu yarıp geçme iradesini gösterir. İşte Hz. Ebû Bekir böyledir. Merhamete gelince, insan vicdanının hassas oluşudur ki, tersi acımasızlıktır. Merhametli bir insan, düşman bile olsa, bir kimseye isabet eden herhangi bir musibet karşısında üzüntü duyar, acıma duyguları harekete geçer.

İslam’a girenlerin çoğalmasında, da Hz. Ebû Bekir’in payı büyük olmuştur. Mekke’den Medine’ye Meret söz konusu olduğunda Hz. Peygamber bu şerefi ona tevcih etti. Mağarada «İkinin ikincisi» oydu. Hicretten sonra da Hz. Muhammed’in yanından hiç ayrılmadı. Tebük savaşında bayrağı taşıdı. Hicretin dokuzuncu yılında, Hac kafilesine başkanlık yapması için Hz. Peygamber tarafından görevlendirildi. Nihayet Hz. Peygamber, hastalandığı zaman, sahabeye namaz kıldırması için onu vekil tayin etti.

Hz. Muhammed’in (SAV) vefatının ardında İslam dünyasındaki moral boşluğunu kişiliği ile dolduracak ilk sahabelerdendir, aynı zamanda dava arkadaşının emanetini taşıyacak olgunluk ve herkesin üzerinde güven duyacağı ahlakta olan Hz. Ebubekir hengameli bir zamanda şartlar gereği halifeliği kabul etmek zorunda kalmıştı. Zaten başka bir seçeneği de yoktu.

Ensar, iki ana kabileye ayrılmıştı: Evs ve Hazrec. Hazrec kabilesi, sayı bakımından Evs’ten fazlaydı. Hz. Peygamber, vefat ettiği zaman bütün Medine halkına duyuruldu ve Evs’ten olsun, Hazrec’ten olsun bütün müslümanlar, Hz. Peygamber’e halife seçmek amacıyla Sakîfe’de toplandılar. Herkesin gözü, Sa’d b. Ubâde’ye çevrilmişti. Onun seçilmesi bekleniyordu. O, bu toplantıda bir konuşma yapmış ve Ensarın, Hz. Peygamber’i himaye için yaptıklarını dile getirmiş, bu husustaki meziyetlerini kimsenin inkâr etmemesi gerektiğini söylemişti. O, Ensarın meziyetlerini sıraladıkça, toplantıda bulunanlar tezahürat yaparak kendisini tasdik ediyorlardı. Daha sonra aralarında konuşurken şöyle bir soru soruldu: «Kureyş’ten olan Muhacirler, Ensarın bu hakkını kabul etmez ve, ‘biz Hz. Peygamberin kabilesine mensubuz, onun yakınlarıyız’ derlerse durum ne olacak?» Bu soruya bir başkası, «O zaman bizden bir emir, sizden de bir emir deriz ve başka bir çözüm yoluna yaklaşmayız» diye cevap verdi. Fakat Sa’d, bunun bir zaaf olacağını söyledi.

Bu toplantı haberi, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi Muhacirlerin ileri gelenlerine ulaşınca hemen olay mahalline gittiler. Hz. Ömer, orada daha önce hazırladığı bir konuşma yapmak istiyordu. Fakat Hz. Ebû Bekir buna izin vermedi. Hz. Ebû Bekir, vakarlı, bir insandı. Toplantıda önce o konuştu. Muhacirlerin meziyetlerini Hz. Muhammed’in davetine ilk uyanların onlar olduğunu, İslâmiyet uğruna dayanılmaz meşakkat ve acılara katlandıklarını belirtti. Arkasından sözü Ensara getirerek hizmetlerini yadedip onları da övdü. Meziyetlerini bir bir saydı.

Daha sonra Hz. Peygamber’den kendisinin de bizzat duyduğu, «imamlar Kureyştendir» hadisini nakletti ve Ensara hitaben şöyle «Emirler bizden, vezirler sizden olsun. Sizinle istişare yapılmadan, fikriniz alınmadan hiç bir konuda karar alınmayacaktır.» Hz. Ebû Bekir’in halifeliği böylece gerçekleşti. Burada şu hususu göz ardı etmemek lazımdır: Hz. Ebubekir’in halifeliğine itiraz edenler kırtas hadisesini uydurarak onun hilafeti hile ve desise ile gasp ettiğini, Hz.Ali ve yakınları cenaze defin işleri ile meşgulken Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir’in olayı aceleye getirerek danışıklı organize içerisinde halifeliğe geçtiklerini öne sürüyorlar. Yukarıda değindiğim üzere tansiyonu gittikçe yükselen ve küçük arbedelerden kılıç çekmeye kadar gidecek bir kriz ortamını yatıştırmak ve Müslümanlar arasında kan dökülmesini engellemek amacı ile ilm-i siyaset gereği ileri görüşlülükle basiret gösterilmeseydi bugün İslam toplumu hiristiyan dünyasından beter bir iç çatışmaya doğru giderdi.

Hz. Ömer diplomatik bir manevra ile günü kurtarma değil ümmeti kurtarma gayreti içerisinde boşluğun kaosa sürüklenmemesi için oracıkta olayın tazeliğinde elini Hz. Ebubekir’in eli üzerine koyup biat ederek kolunu havaya kaldırmış ve meseleyi kökünden çözerek fitneyi engellemiştir. Bu bir basiretli tavır örneğidir. Ebubekir hiç de istekli olmamasına rağmen kabul etmekten başka çaresi kalmadan halife olmuştur. Bütün müslümanlar biat ederek Hz. Ebubekir’in halifeliğine rıza göstermişlerdir sadece Hz. Ali’nin biatı gecikmeli olmuştur o kadar.

Hz. Ali, zevcesi Hz. Fatıma vefat edinceye kadar Hz. Ebû Bekir’e biat etmedi. Hz. Ali’nin biatında böylece altı aylık bir gecikme oldu. Hz. Ebû Bekir’e Hz. Ali, zevcesi Hz. Fâtıma’nın vefatından kısa bir süre sonra haber göndererek kendisine bîat edeceğini bildirdi ve bunun için bir zaman ve buluşma yeri istedi. Fakat buluşmaya tek başına gelmesini istiyordu. Bunun sebebi Hz. Ömer’e kırgın oluşuydu. Meseleyi duyan Hz. Ömer, Ebû Bekir’e yalnız gitmemesini söyledi. Fakat Hz. Ebû Bekir, «Onlar benim güvenliğim için tehlike değildir» dedi ve tek başına Ehl-i Beyt’i ziyarete gitti. ‘Hz. Ali ona, «Hoş geldin,» dedikten sonra şöyle konuştu: «Senin faziletini kabul ediyoruz. Allah’ın sana bağışladığı lütufları kıskanmıyoruz. Ancak sen bu meziyetlerini bize karşı kullandın. Halbuki biz Hz. Muhammed’in yakınları olduğumuz için kendimizi hilâfete daha lâyık görüyorduk.» Hz. Ali, bunları söylerken gözleri dolmuştu. Ebû Bekr ona şöyle cevap verdi: «Senin Ehl-i Beyt’ten oluşun benim bütün meziyetlerimden daha üstündür.»

Bu konuşmalardan sonra Hz. Ali, Hz. Ebû Bekir’e biat için öğle namazından sonra zaman tayin etti. Hz. Ebû Bekir namazdan sonra minbere çıktı, Hz. Ali’nin meziyetlerini birer birer anlattı, biata geç kalışını ve haklı mazeretini dile getirdi. Hz. Ali de bir konuşma yaptı. Hz. Ebû Bekir’in meziyetlerini inkâr etmediğini, fakat halife seçiminin aceleye getirilmesini doğru bulmadığı için kendisine kırgın olduğunu anlattı.

Hz. Ebû Bekir, halife seçimi tamamlanınca minbere çıkarak bir hutbe okudu: «Ey insanlar! Size halîfe oldum, ama bu, sizden daha hayırlı olduğumu göstermez. İdaremde isabetli olduğum sürece bana yardım edin. Doğruluktan ayrılırsam beni düzeltin. Doğruluk emanet, yalancılık hıyanettir. İçinizde zayıf olan, hakkım alıncaya kadar benim yanımda kuvvetlidir. İçinizde kuvvetli olansa, ondan başkasının hakkını alıncaya kadar zayıftır. Bir millet, Allah yolunda cihattan vazgeçerse Allah’ın gazabına uğrar, perişan olur. Bir millette kötülük yaygın ve revaçta olunursa Allah o milleti belâya düşürür. Allah ve Rasûlü’ ne itaat ettiğim sürece bana itaat edin. Bu itaatten ayrılırsam artık sizin üzerinizde itaat görevi kalmaz. Namaza kalkalım, Allah’ın rahmeti ilerinize olsun.»

Hz. Muhammed’in sağlığında, nazil olan âyet-i kerîmeler ve sûreler, ashaptan yazıyı bilenler tarafından, ya hurma ağaçlarının dal ve yapraklarına veya derilere, yahut ta düz kemik ve taşlar üzerine yazılırdı. Ayrıca Rasûlullah’ın bir çok vahiy kâtibi de vardı ki, bunlar da nazil olan vahyi yazı ile tespit ederlerdi. Hz. Ebû Bekr devrinde, Müseylemetü’l-Kezzâb ile yapılan muharebe neticesinde Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezbere bilenlerden (kurra – hafız) bir kısmı şehit olmuştu. Bu savaşta ve bunun gibi ileride meydana gelecek savaşlarda, bir çok hafızın şehit olması söz konusu idi. Böylece yavaş yavaş Kur’an’ı ezbere bilenler hayatta kalmayacaktı. Durumun nezaketini ve vahametini düşünen Hz. Ömer, halifeye müracaat ederek Kur’an-ı Kerim’in toplatılmasını istedi. Onun bu fikri, makul olarak karşılandı ve hemen toplama işine geçildi, önce, meşhur hafız ve vahiy kâtiplerinden bir heyet kuruldu. Bu heyetin başına da Zeyd b. Sabit getirildi. Zeyd b. Sabit, hem Kur’an-ı Kerim in hafızı, hem de Rasûlullah’a vefatından önce Kur’an-ı Kerim’i tamamen baştan aşağı okuyarak onun tasvibini alan değerli bir sahabi idi.

Kur’an-ı Kerimi toplamak ile görevlendirilen bu heyette Hz. Ömer, Osman, Ali, Talhâ, Sa’d, Ebû Derda, übey b. Kâ’b Abdullah b. Mes’ud, Mikdad b. Isved ve Ebû Musa el-Eş’arî gibi ashabın meşhurları da vardı. Bunların hepsi de Kur’an’ı ezbere biliyorlardı. Kur’an-ı Kerim’i toplayacak heyet meydana getirildikten sonra, kimde Kur’an-ı Kerim’den yazılı bir âyet veya sûre bulunuyorsa getirmesi, kimin ezberinde bir âyet veya bir sûre varsa iki şahit ile gelip bildirmesi istendi. Bu iş de tamam olduktan sonra heyet derleme işine başladı. Neticede, uzun bir çalışma sonunda Kur’an-ı Kerim’ in bütün âyet ve sûreleri toplandı. Rasûlullah’ın en son okuduğu sıraya göre, düzene konuldu. Sonra bütün ashap çağırılarak, toplanan Kur’an-ı Kerim’in tamamı Hz. Ömer tarafından orada hazır bulunanların huzurunda okundu. Daha sonra Ebû Bekir’eteslimedildi. O da, bu mukaddes emaneti hilâfeti devrinde büyük bir titizlikle muhafaza etti. Vefat etmeden önce de, Hz. Ömer’e teslim etti.

Hz.Ebu Bekir (R.A.), Yermük muharebesinin yapıldığı sırada hastalandı (H.13, M.634). Hastalığının son günlerinde bir gece Peygamber Efendimizi rüyasında gördü. Peygamber Efendimiz Ona; Ya Eba Bekir! Seni çok özledik, kavuşma zamanı yaklaştı. buyurdu.

Oda; Ben de seni özledim Ya Rasulallah! dedi. Peygamber Efendimiz; Bu ümmet için adil, sadık, yerde ve gökte herkesin rızasını kazanmış, zamanın en temizi olan Faruku (Hz.Ömeri) halife seç! buyurdular.

Bunun üzerine Hz. Ömerin halife seçilmesini vasiyet etti. İki sene üç ay on gün halifelik yaptı. Hicretin 13. senesinde 63 yaşında vefat etti (M.634).

0
be_endim
Beğendim
0
mutluyum
Mutluyum
0
d_n_yorum
Düşünüyorum
0
_a_rd_m
Şaşırdım
0
sinir_oldum
Sinir oldum
Hz.EbuBekir (ra) Hayatı
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Dostkelimeler ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Sosyal Medyada Takip Edebilirsiniz...