Selam dostlar, konumuzda Zülkarneyn kimdir, Hz Zülkarneyn kimdir hangi kavme gönderildi hayatı, Zülkarneyn Türk mü,
Zülkarneyn hayatı, Tevrat ta Zülkarneyn varmı, Zülkarneyn ayetleri hakkında bilgiler vermeye çalışacağız.
Zülkarneyn kimdir?
Kur’an-ı Kerim’de zikredilen Zülkarneyn, tarihi açıdan kimdir? Tarihin hangi tanınmış insanıyla eş değerde ve uyuşmakta olduğu konuları hakkında müfessirler arasında belirtilen birçok görüşten en önemlileri aşağıdaki üç görüştür:
1- Kimileri onun “Makedonyalı İskender’den” başkası olmadığına inanmakta ve bundan dolayı bir kısım onu “İskender-i Zülkarneyn” namıyla anmıştır. Zülkarneyn’in babasının vefatından sonra Roma, Fas ve Mısır gibi ülkeleri sultası altına alarak, İskenderiye şehrini inşa ettiği ve oradan da Beyt-ül Mukaddes ve Şam’ı kendi topraklarına katıp, Ermenistan’a gittiği, sonrasında da İran ve Irak’ı fethettiğine inanmaktadırlar. Hindistan ve Çin’e yönelmesinden sonra Horasan’a dönerek birçok şehir inşa ettikten sonra Irak’a gittiği ve “Zur” şehrinde hastalanarak vefat ettiği belirtilmiştir. Söylemlere göre 36 yıldan fazla yaşamamış ve naşı İskenderiye’ye götürülerek orada toprağa verilmiştir.[1]
2- Bir kısım tarihçilerin inancına göre, Zülkarneyn Yemen padişahlarındandır (Yemen padişahları, çoğulu “Tebabia” olan “Teb’a” unvanıyla anılıyorlardı).
“Esme’i” “İslam’dan önce Araplar” adlı tarih kitabında, “İbn-i Hişam”ı meşhur olan tarih kitabı “Siyre”de ve “Ebu Reyhan-i Biyruni” “El-Asarul Bagiye” kitabında bu konuyu savunanlar zümresinden sayabiliriz.
Üstelik “Himyeriler”in (eski Yemen kabilelerinden) ve bazı cahiliyet şairlerinin şiirlerinde “Zülkarneyn”in varlığıyla övündükleri göze çarpmaktadır.[2]
Bu varsayımlara göre, Zülkarneyn’in yapmış olduğu set, meşhur Me’rib Seddi’dir.
3- Görüşlerin üçüncüsü ve aynı zamanda en yenisi sayılan, İslam’ın tanınmış bilginlerinden ve Hindistan’ın kültür bakanlığını yapmış olan “Eb-ul Kelam Azad”ın bu konuyla ilgili ince araştırmaları sonucu yazdığı kitabında belirtmiştir.[3]
Bu görüşe göre Zülkarneyn, “Hahameneşi” padişahı “Kuruş-u Kebir’dir. (Bazı kaynaklarda Koreş ya da Kuruş denilmiştir.)
Birinci ve ikinci görüşlerin kayda değer tarihi delilleri olmadığından ve ondan ziyade ne “Makedonyalı İskender” ve ne de Yemen padişahlarından hiçbiri Kur’an-ı Kerim’in Zülkarneyn için belirtmiş olduğu niteliklere sahip değillerdir.
Ayrıca, “Makedonyalı İskender” ünlü bir set yapmadı ve Yemen’de bulunan “Mea’rib” setti, Kur’an-ı Kerim’in Zülkarneyn’in setti için saymış olduğu özelliklerin hiçbiriyle uyuşmamaktadır; çünkü Kur’an-ı Kerim’in zikrettiğine göre Zülkarneyn’in setti vahşi kavimlerin saldırılarından korunmak için demir ve bakırdan yapılmıştır. Oysa “Mea’rib Seddi”, baraj yapmak, suları toplamak ve ani sel baskınlarını önlemek için sıradan araç ve gereçlerden imar edilmiştir. Bu konunun geniş açıklaması Kur’an-ı Kerim’in “Sebe” Suresi’nde beyan edilmiştir.
Bu delile nazaran konuyu daha çok üçüncü görüş üzerinde yoğunlaştırarak bu alanda birkaç konuya daha çok dikkat edilmesini gerekli buluyoruz:
A- Dikkat edilecek konulardan ilki, neden Zülkarneyn’in (iki karn -asır – sahibi) bu isimle adlandırıldığıdır?
Kimileri onun, dünyanın doğusu ve batısını dolaştığı için bu isimle adlandırıldığına inanmaktadır ve Araplar onun için “Karn-i Şems” (iki güneş boynuzu) tabirini kullanmışlardır.
Bir kısım onun, iki karn (asır) yaşadığı ya da iki karn (asır) hükümet ettiği için bu ismin verildiğine inanmakla birlikte karn’nın miktarı konusunda da görüş farklılıkları bulunmaktadır.
Diğer bir grup ise, onun başının iki tarafında özel bir çıkıntı olduğundan Zülkarneyn olarak meşhur olduğuna inanmaktalar.
Son görüş olarak, bir kısım da onun özel tacında iki boynuz bulunduğu inancını savunmaktalar.
Konunun uzayacağından diğer görüşlerden sarfı nazar ettik ve ilerde de göreceğimiz gibi üçüncü görüşün tasarımcısı “Ebul Kelam Azad” kendi görüşünü ispatlamak için bu zikredilen lakaplardan gereken istifadeyi etmiştir.
B- Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinden Zülkarneyn’in üstün sıfatlara sahip oluşunu anlayabiliriz:
– Allah-u Teâlâ zaferlere ulaştıracak sebepleri onun iradesine sunmuştur.
– İlki batıya, ikincisi doğuya ve sonuncusu iki dağ arasında bir yer olmak üzere üç önemli ordu seferi gerçekleştirerek her birinde farklı farklı kavimlerle karşılaşmıştır.
– O, adalet ve doğruluk yolundan ayrılmayan, mümin, muvahhit (tek yaratıcıya inanan), merhametli bir insan olduğundan dolayı Allah’ın özel lütfüne layık görüldü. İyilerin yardımcısı, zalim ve sitemkârların düşmanı olmasının yanı sıra dünya servetinde de gözü yoktu.
– Hem Allah’a ve hem de ahiret inancına sahip birisiydi.
– O, Ye’cüc ve Me’cüc’ün zülmü karşısında ezilen bir grup mazluma yardım etmek için yapımında taş ve tuğlaların yerine demir ve bakır kullanılan (yapımında her ne kadar başka araç ve gereçler kullanıldıysa da demir ve bakırın etkisi altındaydı ) en önemli ve en güçlü setlerden birini inşa etmiştir.
– Kur’an-ı Kerim nazil olmadan onun ismi bazı halklar arasında meşhur olduğundan ötürü Kureyş ya da Yahudiler Peygamber Efendimiz (s.a.a)’e onun hakkında sordular. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
وَيَسْأَلُونَكَ عَن ذِي الْقَرْنَيْنِ
“Sana Zülkarneyn hakkında sorarlar.”
Ama onun peygamber olduğuna dair Kur’an-ı Kerim’de açık bir delil yoktur, her ne kadar önceki ayetlerin tefsirinde geçtiği gibi Kur’an da bu manaya işaret eden tabirler bulunmaktadır.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamları (a.s) olmak üzere nakledilen birçok İslam-i rivayetlerde;
“O, peygamber değil belki salih bir kuldu.”[4]
Zülkarneyn ayetleri
Kehf Suresi, 83. Ayet:
وَيَسْـَٔلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِؕ قُلْ سَاَتْلُوا عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْراًؕ
Sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size onunla ilgili bir parça okuyacağım.”
Kehf Suresi, 84. Ayet: Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve hâkimiyet sahibi kıldık. Ve onu hedeflerine ulaşmak için lâzım gelen akıl, ilim, kuvvet ve idarecilik gibi vasıflarla ve imkânlarla donattık.
Kehf Suresi, 85. Ayet: O da bir yol tutup gitti.
Kehf Suresi, 86. Ayet: Nihâyet güneşin battığı yere, batı sahillerine varınca onu kızgın, kara, balçıklı bir gözede batıyor buldu. Orada azgın bir topluluğa rastladı. Ona: “Ey Zülkarneyn! İstersen bunları cezalandırırsın veya onlara güzel davranıp affedersin, bu hususta muhayyersin” dedik.
Kehf Suresi, 87. Ayet: Zülkarneyn şöyle dedi: “Kim zulmederse onu cezalandıracağız; sonra o Rabbine döndürülecek, Rabbi de ona benzeri görülmedik bir şekilde azap edecektir.”
Kehf Suresi, 88. Ayet: “İman edip sâlih ameller işleyene gelince, içte onun için pek güzel bir mükâfat vardır. Ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.”
Kehf Suresi, 89. Ayet: Sonra doğuya doğru bir yol tuttu.
Kehf Suresi 90. Ayet: Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.
Kehf Suresi 91. Ayet: İşte Zülkarneyn’in durumu bundan ibarettir. Şüphe yok ki biz onun bütün yaptıklarından ve sahib olduğu ilim ve salâhiyetten haberdardık.
Kehf Suresi 92. Ayet: Sonra bir yol daha tuttu.
Kehf Suresi 93. Ayet: Nihâyet karşılıklı iki büyük set gibi yükselen dağların arasına ulaşınca, onların önünde neredeyse hiçbir söz anlamayacak kadar konuşma bilmeyen bir topluluğa rastladı.
Kehf Suresi 94. Ayet: Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye’cûc ve Me’cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?
Kehf Suresi 95. Ayet: Dedi ki: «Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım.»
Kehf Suresi 96. Ayet: «Bana, demir kütleleri getirin.» Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): «Üfleyin (körükleyin)!» dedi. Artık onu kor haline sokunca: «Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim» dedi.
Kehf Suresi 97. Ayet: Artık Ye’cûc ve Me’cûc ne seddi aşabildiler, ne de onda bir delik açabildiler.
C- Üçüncü görüşün temeli (Zülkarneyn Kuruş’u Kebir’di) özet olarak iki esasa dayanmaktadır:
1-Ayetlerin iniş sebebi hakkındaki rivayetlere baktığımızda bu konuyla ilgili Peygamberimiz (s.a.a)’e soru soranlar, Yahudiler ya da Kureyş kabilesinin kışkırttığı Yahudilerdir. Buna binaen konunun kökünü Yahudi kitaplarında bulmak lazım.
Tanınmış Yahudi kitapları arasından “Danyal” kitabının 8. bölümüne göz attığımızda şunları görüyoruz:
“Kral Bel’şassar’ın krallığının üçüncü yılında, ben Daniel daha önce gördüğüm rüyadan başka bir rüya gördüm. Görümde kendimi Elam İli’ndeki Sus Kalesi’nde, Ulay Kanalı’nın yanında gördüm. Gözlerimi kaldırıp bakınca kanal kıyısında duran bir koç gördüm; iki uzun boynuzu vardı. Koçun batıya, kuzeye, güneye doğru boynuz attığını gördüm. Hiçbir hayvan ona karşı koyamıyor ve kimse onun elinden kurtaramıyordu. Koç dilediği gibi davrandı ve gitgide güçlendi.” [5]
Sonrasında aynı kitapta Danyal’dan şunlar nakledilmiştir:
“Cebrail ona aşikâr olarak rüyasını şöyle yorumladı: Görmüş olduğun iki boynuzlu koç, Fars ve Med krallarını simgeler.”
Yahudiler Danyal’ın rüyasının müjdesinden, Fars ve Med krallarından birisinin, kıyamıyla Babil krallarına karşı zafer kazanarak onların esaret yıllarına son verip, Babil’lilerin elinden kurtulacaklarını algıladılar.
Bir müddet geçmeden İran’ın hükümet sahnesinde Kuruş belirdi ve Fars ve Med’i birleştirerek büyük bir hükümdarlık kurdu. Danyal’ın rüyasında görmüş olduğu, koçun batıya, kuzeye ve güneye doğru boynuz atması gibi Kuruş’da üç yöne büyük fetihler yapmıştır.
Yahudileri esaretten kurtardı ve onların Filistin’e dönmelerine izin verdi.
Tevrat ta Zülkarneyn varmı
Çarpıcı ve ilgi çekici olan, Tevrat’ın “Yeşaya” kitabı 44. bölümünün 28. sayısında şunlar yazmaktadır:
“Kuruş için, o çobanımdır, her istediğimi yerine getirecek, Yeruşalim için, yeniden kurulacak.”
Tevrat’ın da, Kuruş hakkında, “Doğudan yırtıcı kuşu, uzak bir ülkeden tasarımı gerçekleştirecek adam” gibi tabirleri kullanması dikkat çekicidir (“Yeşaya” kitabı 46. bölümünün 11. bayısı).
2- 19. yüzyılda “Morgab” nehrinin yanındaki yüzme havuzunun yakınında, yaklaşık normal insan boyunda Kuruş’a ait bir heykel keşfedildi. Kuruş, kartalın kanatları gibi iki yanından açılmış kanatları ve başında da koçun boynuzlarına benzeyen iki boynuzu bulunan bir tacı olarak tecessüm edilmiştir.
Eski heykel tıraşlık sanatının değerli bir örneği olan heykel, araştırmacılar tarafından büyük ilgiyle karşılandı ve Almanyalı araştırmacılardan bir grup sadece bu heykeli görmek için İran’a yolculuk yaptılar.
Tevrat’ta yazılanlarla bu heykelin özelliklerini karşılaştırdığımızda, Kuruş’un “Zülkarneyn” (iki boynuz sahibi) olarak adlandırılmasının nereden kaynaklandığı olasılığı bu araştırmacının düşüncesinde güçlendi ve aynı zamanda neden Kuruş’un heykelinin kartalın kanatları gibi iki kanatlı olduğuysa, Zülkarneyn’in tarihi şahsiyeti bu yolla bazı araştırmacılara kâmilen aşikâr oldu.
Bu görüşü, tarih de Kuruş için yazılan Ahlaki nitelikler pekiştirmektedir.
Nitekim Yunanlı yazar “Her Vedut” şöyle yazmıştır:
“Kuruş, cömert, eli açık, yumuşak huylu ve şefkatli birisiydi. Diğer krallar gibi mal biriktirmeye değil halka cömertlik ve bağışlamaya tutkusu vardı. Zülüm görmüşlere adaletli davranır ve hayrı daha fazla barındıranı daha çok severdi.”
Başka bir tarih yazarı “Zinofen”:
“Kuruş, akıllı ve merhametliydi. Kralların asaleti ve bilgelerin faziletleri onda toplanmıştı. Üstün iradeye sahip, sloganı insanlığa hizmet, âdeti ise adalet bağışlamaktı. Benliğindeki kibir ve bencilliğin yerini alçak gönüllülük ve cömertlik almıştı.”
İlginç olan Kuruş’u böyle tanımlayan tarihçiler kendi ülkesi ve vatanından değil belki yabancı olan yunanlı tarihçilerdi ve bilindiği gibi Yunan halkı Kuruş’a iyimser bakmamakta; çünkü onun Lidya’yı fethetmesiyle yunanlılar büyük bir hezimete uğramıştı.
Bu görüşün taraftarları, Kur’an-ı Kerim’de Zülkarneyn için zikredilen niteliklerle Kuruş’un sıfatlarının uyuştuğunu savunmaktalar.
Ayrıca, Kuruş, hayat hikâyesinde de genişçe anlatıldığı gibi, batının doğusuna ve kuzeyine seferler yapmıştır ve Kur’an-ı Kerim’de yazılan ayetlerle de uyuşmaktadır:
Kuruş’un ilk ordu seferberliği Asya’nın kuzeyinde bulunan “Lidya” ülkesine oldu ve bu ülke Kuruş’un hükümet merkezine göre batı yönündeydi.
Küçük Asya’nın batı sahilleri haritasını önümüze koyduğumuzda, sahilin büyük bir kısmı küçük körfezciklerle doludur, özellikle İzmir’in yakınlarındaki körfez çeşme şeklini almaktadır.
Kur’an- Kerim, Zülkarneyn’in batıya seferinde güneşi kara balçıklı bir gözede batar bulduğunu söylemektedir.
İşte Kuruş’un gördüğü güneşin batışı sahnesi, körfez sahillerinden izlediği sahnedir.
İkinci ordu seferi doğuya doğruydu; “Her Vedut’un” yazdığına göre: Kuruş’un doğuya saldırısı “Lidya’yı” fethettikten sonra vuku buldu ve özellikle bazı vahşi çöl kabilelerinin taşkınlık yapmaları Kuruş’u bu savaşa sürükledi.
حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَى قَوْمٍ لَّمْ نَجْعَل لَّهُم مِّن دُونِهَا سِتْرًا[6]
Kur’an-ı Kerim’in bu ayetinde, Kuruş’un doğunun sonuna, güneşe karşı kendilerinin siperi olmayan bir kavim üzerine sefer yaptığı tabiriyle o kavmin çöl ve sahra göçebeleri olduğuna işaret edilmektedir.
Kuruş üçüncü ordu harekâtında ise kuzeye Kafkas Dağları’na doğru yöneldi ve nihayetinde iki dağ arasında bulunan bir kanala ulaştı. Vahşi kavimlerin saldırılarından korunmak için orada bulunan kavmin sözüne uyarak iki dağ arasına sağlam bir set inşa etti.
Bu boğaza hali hazırda “Daryal” boğazı adı verilmiş ve şu anki haritalarda Tiflis (Gürcistan’ın başkenti) ve Vladikavkaz (Kuzey Ofesia) arasında gösterilmektedir. Halen de demir duvar bulunmaktadır. İşte o duvar Zülkarneyn’in inşa ettiği settir; çünkü Kur’an-ı Kerim’de Zülkarneyn’in setti için zikrettiği nitelikler bu setle tamamen uyuşmaktadır.
Üçüncü görüşü güçlendiren özet deliler bunlardır.[7]
Bu görüşte de müphem noktaların varlığı bir gerçektir; ama hali hazırda Zülkarneyn’i tarihin tanınmış insanlarına tatbik edecek en iyi görüş olarak bilmekteyiz.[8]
Zülkarneyn Türk mü
Bu konuda kesin bir şey bilinmemektedir.
Kaynaklar:
[1] Fahri Razi tefsiri, zikredilen ayetin tefsiri ve Kamil-i İbn-i Esir c. 1, s. 287, bazıları bu görüşü sunan ilk kişinin Şifa kitabında İbn-i Sina’nın olduğuna inanmaktadırlar.
[2] El-Mizan C. 13 s. 441
[3] Bu kitap Farsçaya tercüme edilerek “Zülkarneyn ve Kuruş-u Kebir” adıyla yayınlanmıştır ve günümüz müfessirleri ve tarihçilerinin birçoğu bu görüşü onaylar bir dilde kendi kitaplarında ayrıntılı bir şekilde getirmişlerdir.
[4] Nur’us Sageleyn Tefsiri c. 3, s. 294 ve 295 bakınız.
[5] Danyal kitabı 8. Bölüm 1 ve 4. Cümleler.
[6] Kehf Suresi, 90. ayet
[7] Daha çok bilgi için “Zülkarneyn ya Kuruş’u Kebir” ve “Kur’an Kıssaları Lügati” kitabına müracaat edebilirsiniz.
[8] Tefsir-i Numune, c. 12, s. 542