Senai DEMİRCİ

“Son Söz” Niyetine

“Son Söz” Niyetine

Umre ve Hac Günlüğü/Sevgili’nin Evine Doğru kitabının Sonsöz’ünden

Ey sevgili okuyucu, ey güzel yolcu,

Yolculuk, mekân içinde yer değiştirmektir. Bir eylemdir, bir ameldir. Müminin her ameli, her eylemi, imanı gerekçe edinmelidir. Kur’ân’ın,”âminû ve amilussalihat” ifadesiyle sıkça vurguladığı üzere, ancak iman edenler salih eylem üretebilir. Bir eylem ancak Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yerine getirilirse, sahih ve geçerli, güzel ve iyi olur. Allah’tan kopuk, Allah’a bağlanmayan hiçbir eylem, görünüşte güzel olsa da, sahih değildir, sahtedir, geçersizdir.

Bu yolculuk bir “salih amel” olmaya adaydır. Çünkü bu yolculuğun tüm hareketleri imanın gereğidir. Bu yolculuktaki her sembol sonsuz anlamlara gebedir, nihayetsiz derinlikler saklamaktadır. Bu yola Allah’a karşı sorumluluğunu yerine getirmek üzere çıktın. Mekânı değiştirmekten fazlasını yaptın.

Bu yolculukta “ben”den “O”na varman beklendi.. Bu yolculuğun her adımında kendinden Rabbine, bencillikten cömertliğe, vurdumduymazlıktan sorumluluğa yanaşmayı umdun. Kendine dair ümitsizliğini af ve mağfiret, rahmet ve bereket ümidine dönüştürdün. Rabbinden razı olmuş bir kul olarak, Rabbinin senden razı olması için döndün, yürüdün, koştun, durdun, bekledin.

Gel şimdi yeni baştan düşünelim. Neydi seni bu kutlu yolculuğun yolcusu yapan? Herkesin kabul edilmediği bu yola kabul edilişinin kendi başına bir ayrıcalık olduğunun farkında mısın?

Hiç şüphesiz, bu yolculuğa kabul edilmeyi imanına borçlusun. Çoklarının sırtını döndüğü Kâbe’yle kucaklaşmak istemenin sebebi nedir? Birçoğunun yüzünü dönmeden ömrünü tamamladığı kıbleyi su gibi ekmek gibi arayışının sebebi nedir? Mekke’yi gözünde gönlünde bunca değerli yapan sır neydi? Medine’yi göz aydınlığın eyleyen sebep neydi?

Gördüğün gibi, tüm sırlar imana çıkıyor. İman edenlerden olmasaydın, ne Kâbe’yi dert edinirdin, ne bunca zahmet ve masrafla Mekke’ye ve Medine’ye gelirdin!

İmanını Kur’an’a borçlusun. Kur’ân ise Söz’dür. Söz semâdan indi aklına. Göklerden yağdı. Elinin erişemeyeceği raflardan ulaştırıldı eline. Rabbinin sana tenezzülü olarak geldi Söz. Hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın her şeye muhtaç sen kuluna merhametle eğilişi, şefkatle aklını okşayışıdır Söz. Sen herkes için vazgeçilebilir iken, eksikliğinden ötürü kimse üzülmezken, Seni vazgeçilmezi eyleyen, ve varlığında ısrar eden Yaratıcı’nın sana kendini hatırlatmasıdır Söz. Rabbinin senin kadrini bilmesinin ve kadrini bildiğini bildirmesinin belgesidir Söz. Yoksa ne burada olurdun şimdi ne kıbleye dönmekle kıymetin artardı ne de secdeye koymakla başın göğe ererdi.

Rabbin seninle konuşmasaydı, ne kıymetli sayılmış olacaktın ne de kıymetli sayıldığını öğrenmiş olacaktın. Burada kayda değer biri olarak bulunman, bu yolculuğa, her hareketine sayısız ödüller verilen biri olarak kabul edilmen, Rabbinin Sözüne muhatap olman sayesindedir.

O Söz sana inmeseydi, değerli bildiklerinin hepsi gözünden düşecekti. Âşık olduklarının kalbindeki yeri boşalacaktı. Önce kendi değerini fark edemez olacaktın. Ne yaparsan yap, paha biçilmez bir cevher gibi tartıldığın, yüksek bir değerle karşılık görmeyi umduğun bir terazi bulamayacaktın. Alanı bulunmaz bir mal gibi ortada kalacaktın. Gözden düşecek, değerini baştan kaybedecektin.

Şimdi, hatırla ki, beş vakit ayağa kalkıp kıyam etmen yeryüzündeki her şeyden daha değerlidir. Yüzünü kıbleye döndükçe yüzün ve gözün değer kazanıyor. Başını secdeye koydukça, dünyada baş koyabileceğin, baş tacı edebileceğin ödüllerden çok daha fazlasını kazanıyorsun. Kâbe’nin etrafında dönüşlerine karşılık nice sevaplar ve güzel kurtuluşlar vaad ediliyor. Safa ve Merve tepeleri arasındaki yürüyüşünle aklanıyorsun. Nazı çekilir, kusurları görülmez bir misafir olarak değer kazanıyorsun. Arafat’ta duruşuna hiç umulmadık ödüller sunuluyor. Nefeslerin değer kazanıyor. Adımlarının her biri akıl almaz bedeller karşılığında satın alınıyor.

Bir an için, Kur’an’ı, insanlığın ufkuna inen Son Söz’ü çekelim aradan. Varsayalım ki, Kur’ân hiç inmedi yeryüzüne, Sana vahyin haberi gelmedi, âlemlerin Rabbinin muhatabı olmadın, Söz’e muhatap olmaya değer görülmedin, neler kaybederdin, bir bir saymaya çalışalım.

Evvelâ, burada misafir edildiğini, insan olarak başköşeye buyur edildiğini hiç bilemeyecektin. Tesadüfen yeryüzüne yapışmış bir parazit gibi görecektin kendini. Bir asalak gibi hak etmediğin bir yerde, rastgele ve sorumsuzca yaşıyor sanacaktın kendini. Eve zorla girmiş bir hırsız gibi tedirgin adımlarla yürüyecektin yeryüzünde, önüne açılan her kapının arkasında tehditler bekleyecektin, dokunduğun her şeyi düşman belleyecektin. İstenmeyen bir misafir gibi zoraki tutunacaktın âleme; yediğini ve içtiğini, gördüğünü ve tattığını yüzsüz bir fırsatçı gibi, kalpsiz bir gaspçı gibi koparıyor, çalıyor olacaktın. Başıboş ve serseri görünecekti her şey sana. Misafir olarak ağırlandığını fark etmediğin için, önüne gelen hiçbir şeyin tadını tam alamayacaktın. Kasten ve bilerek, hesap edilerek ve istenerek yeryüzüne getirildiğini bilemediğin için, sığıntı edasıyla yaşıyor olacaktın. Dışlandığını ve küçümsendiğini iliklerine kadar duyacaktın. Önemsiz ve değersiz sanacaktın varlığını.

Bak ki, Kur’ân sana indirildiği için öğrendin aziz bir misafir olduğunu. Bu yüzden bu yolculuğa değeri bilinir bir adam olarak kabul edildin. Bu sayede bu yolculuğun her adımında yeni değerler kazandığına emin oldun.

Demek ki, Söz olmayınca, insan en önce kendi değerini kaybediyor. Geçerli olmuyor bedeni. Değer kazanmıyor nefesi. Kıymete binmiyor yönelişleri.

Ne kadar çok kıyama kalkarsa kalksın, ne kadar sık yüzünü kıbleye dönerse dönsün, ne kadar istekle başını secdeye koyarsa koysun, dilinde Kur’ân yoksa namaz kılmış sayılmaz, secde etmiş olmaz, kıyamları ve yönelişleri karşılık görmez.

Dikkat: Kur’ân çekilince dilinden ve nefesinden, namazın çöküyor, abdestin geçersizleşiyor, kıblen iptal oluyor, secden değersizleşiyor, rükûların karşılıksız kalıyor.

Bir kez daha düşün şimdi, Kur’ân’ın indirildiği şehir olduğu için mükerrem yani çok değerli olmadı mı Mekke? Kur’ân olmasaydı, Mekke’yi niye özlenir bulacaktın ki! Kur’ân olmasaydı, Muhammed-i Emîn diye anılan kişiyi binlerce yıl sonra nasıl tanıyacaktın ve niye sevecektin ki! Peygamber diye andığın, âlemlerin övüncü diye izinde gitmekle şereflendiğin o zat bile, Kur’ân’ın elçisi olmasaydı, adı bilinmez, hatırı sayılmazdı. Anılmaya değmez biri olup çıkacaktı.

Hem sonra, eteğine yapışmak için canla başla koştuğun, bir ömür hasretini çektiğin Kâbe’nin kıymetini nereden bilecektin, eğer vahiy inmemiş olsaydı, Kur’ân’ı okumamış olsaydın. Ne Safa tepesinin ne Merve tepesinin, ne bu ikisi arasında yürüyüşlerinin ne de senden binlerce yıl önce canhıraş feryatlarla burada koşmuş Hacer adındaki o kadının bir değeri olacaktı, Söz inmeseydi. Ne Arafat’ta bekleyişlerin amacı olacaktı ne Müzdelife’ye doğru akışların, ne üç büyük taşı küçük taşlarla taşlamanın kıymeti olacaktı, Son Söz insanlığın aklına inmemiş olsaydı…

Sözün özü, bu yolculuğunda gördüğün her mekân Kur’ân sayesinde kıymetlidir. Son Söz olmasaydı, bu yolculukta izinden yürüdüğün, adını andığın, hatırasına hürmet ettiğin her kişi, İbrahim de, İsmail de, Âdem ve Havva da, Hacer de, Ömer de, Osman da, Hamza da, Mus’ab da, Bilâl de, Zeyd de, Hatice de, Fatıma da, Ali de, Ebubekir de, Hasan ve Hüseyin de ve nihayet Muhammed Mustafa da çoktan unutulmuş olacaktı, hatırları asla sayılmayacaktı. İzleri sıra kimseler yürümeyecekti. Ne Kâbe yüz dönülmeye değer olacaktı ne de sen Kâbe’ye yüz dönmekle değerli olacaktın. Nefeslerin de adımların da boş yere harcanacaktı. Hiçbir yerde, hiçbir yönde, hiçbir halde, hiçbir mekânda kendi değerini bulamayacaktın.

Gel, şimdi bir daha tart bu yolculuğa çıkışının ve bu mekâna gelişinin değerini.
Binlerce yıl önce, burada, Mekke’de, şimdi huzurla oturduğun Kâbe’nin etrafında ve Medine’de, kaygısız ve korkusuz yürüdüğün bu topraklar üzerinde, Peygamberin, arkadaşlarının ve ailesinin yaşadığı sıkıntıların, çektiği acıların, göze aldıkları ambargo ve sürgünlerin, canlarını ve cananları feda ettikleri savaşların biricik ama biricik sebebi, vahyin inişi değil miydi? Hira’da “İkra!” diye başlayan o meydan okuyuş olmasaydı, ne kavga olacaktı burada ne savaş ne işkence görecekti ne can verecekti sahabeler. O zamanın Mekkelileri hiç rahatsız olmayacak, Kâbe’nin etrafındaki putlar şimdi çok daha sözüm ona değer kazanmış halde dikiliyor olacaktı. Belli ki sen de şimdi burada olmayacaktın, burada olmayı özlemeyecektin, burada olmakla affedileceğine dair ümitlerin olmayacaktı, etrafındaki kalabalık hepten çekilecekti…

İyi bak etrafına sevgili yolcu, sevgili okuyucu, Son Söz bizi kıymetli yapmasaydı, şimdi okuduğun bu satırlar da, bu satırları okuyan sen de korkunç bir anlamsızlıkla uzaklara savrulacaktınız, değerli bildiğin her şey bir anda dağılacak, ışıklar sönecek, kubbeler çökecek, minareler yıkılacak, ne uyanıklığın ne uykun sana kâr getirecekti.

Öyleyse…
…buraları hatırı sayılır yapan Son Söz’ün hatırını saymayı öğrenerek dön buradan.
Seni değerli kılan Son Söz’ü değerli kılarak dön buradan.
Senin kadrini büyük bilerek indirilmiş Son Söz’ün kadrini büyük bilerek dön buradan.
Çok sevdiğini söylediğin Peygamber’in, ailesinin ve arkadaşlarının uğruna canlarını verdiği, ömürlerini tükettiği Son Söz’ü yaşamaya karar vererek dön buradan.
Senin nefesine ve sesine, duruşuna ve yürüyüşüne, eğilişine ve yüzünü dönüşüne sonsuz anlamlar katan Son Söz’ü anlamayı kendine farz kılarak dön buradan.
Son Söz’e değer vermezsen, kendini değerli kılanı değersizleştirirsin, kendi değerini yitirirsin, oturtulduğun başköşeden kendini aşağı atarsın.

Sana değer kazandıran Son/suz Söz’ün değerini bilmezsen, kaybeden Son Söz değil sen olursun.
Umrenin hatırına buralara kadar geldin, hac sevdasıyla diyar diyar dolaştın, zahmetler ettin. Umreyi de haccı da hatırı sayılır yapan, gezdiğin ve gördüğün mekânları değerli eyleyen Kur’ân’ı okumaya, anlamaya ve yaşamaya niye emek vermeyesin?
Zoru yapan sen, kolayı niye yapmayasın?
Uzakta olanın hasretini çekerken, yanında ve elinin altında bulunanı niye terk edesin?

“Son Söz” Niyetine
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Dostkelimeler ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Sosyal Medyada Takip Edebilirsiniz...