Ali Erkan KAVAKLI

Hayatın kuantum boyutu ve ruhun hayatı

Hayatın kuantum boyutu ve ruhun hayatı

Birçok insan ölmeyecekmiş gibi yaşıyor. Döviz alıyor, altın biriktiriyor, yazlık peşinde, araba modeli yeniliyor. Hiç ölmeyecekmiş gibi… Asıl, sevap biriktirme gayretinde olmalı insan.

Geçen hafta Kozan İmam Hatip Ortaokulu değerli müdürü Refik Akın’ın davetlisi olarak Kozan’a gittim. Kıymetli yazar dostlarım Duran Çetin ve Adnan Kalkan ile ortaokul ve lise öğrencilerini hitap ettik. Öğrencilere hedef belirleme, program yapma, yetenek geliştirme, iyi insan olma, ebedi saadeti kazanma konularında tavsiyelerde bulunduk.

Hepsi saf ve temiz. Kolayca Hünerli ve erdemli insan olma sözü verdiler.

Oradan deprem bölgesine geçtim. Hatay, Antakya, Defne, Kırıkhan, Nurdağı, Islahiye, Kahramanmaraş, Elbistan, Adıyaman’ı gezdim. Depremzedelerin acılarını paylaşmak, dertlerini dinlemek, onları teselli etmek, psikolojik destek vermek için ziyaretlerde bulundum. Deprem romanı yazıyorum, sahayı dolaşıp birinci el kaynaklardan bilgi toplamak istedim. Özellikle Antakya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Elbistan’da yıkımın boyutları tarif edilir gibi değil. Antakya’da oturulacak ev kalmamış. Adıyaman ve Elbistan hayalet binalarla dolu. Kolonları kırılmış, duvarları patlamış, enkaza dönmüş binalar.

Antakya’da Konya Büyükşehir Belediyesi, Tuzla Belediyesi konteyner şehir kurmuş. İstanbul, Ankara, Antalya, Adana, Mersin, İzmir gibi büyük şehir belediyeleri kendilerinden bekleneni yapmamışlar.

TOKİ birçok yerde konut yapımına başlamış, Islahiye ve Nurdağı’nda tamamlanmış evler gördüm.

Deprem bölgelerinde birçok hırsızlık ve soygun olayları anlattılar. İçim yandı, millet can derdinde, birileri mal çalıyor.

Okul çağında erdemli, ahlaklı ve hünerli insan olma sözü veren çocuklar nasıl depremzedenin malına göz diken hırsızlara dönüşüyor?

Eğitim sistemini yeniden gözden geçirmeliyiz.

Hatay Köprübaşı’nda Beşir Derneği’nin çadırını ziyaret ettim. Depremin üzerinden 3.5 ay geçmesine rağmen iyi insanlar depremzedelere kahvaltı ve yemek vermeye devam ediyor. Türkiye’nin her yerinden gelip nöbetleşe yardıma muhtaç insanlara hizmet ediyorlar.

İyileri desteklemeli ve çoğaltmalıyız.

Deprem bölgesini Antakya Sosyal Bilimler Lisesi Müdürü yazar Mustafa Duran rehberliğinde gezdim. Birçok yerde depremzedeleri dinledik. Acılara ortak olmaya çalıştık.

Kahramanmaraş’ta aziz dostum Prof. Ali Kaygısız depremzede Arif Ergüder ile tanıştırdı, enkazdan beşinci gün kurtarılabilmiş. Anlattıkları insanı alt üst edecek türden. Hayatımızı yeniden gözden geçirmemiz ve yeniden kurgulamamız gerekir, dedirtiyor.

Arif Bey, üniversite hocası. Elli yaşlarında. Ev sahibinin kirayı yükseltmek istemesi üzerine başka bir eve taşınmış. 6 Şubat’ta depreme yakalanmış, enkazın içinde kalmış.

“Mezara girdim, beş gün ölümü bekledikten sonra çıkarıldım, canlarımı Firdevs Cenneti’ne uğurladım. Elli senede kazandığımı elli saniyede kaybettim. Deprem korkunç bir şey. Alttan vurdu, sağa döndürdü, sola yatırdı, duvarlar birbirine vurdu, eşya havada uçtu. Tekbir aldım, şahadet getirirken enkazın altında kaldık. Mezara girdim, gözüm, ağzım, burnun, kulaklarım toz toprakla doldu. Nefes aldıkça burnuma toz doluyordu. Dışarıdan çığlıklar, feryatlar, can kurtaran yok mu sesleri geliyordu. Toz, toprak ve enkaz yığını içinde günlerce kaldım. Susadığımda idrarımı içtim. Kalçama demir battı, ayaklarıma ve vücudumun her tarafına molozlar çarptı. Sağ kolum enkazın arasına sıkıştı, oynatamıyorum. Sol hafif hareket ediyor.

Çokça dua ettim, yalvardım.

Öylesine korkunç bir yıkıntı oldu ki bu deprem olamaz, kıyamet bu, dedim.

Bir zaman sonra ikinci büyük sarsıntı oldu. Çığlıklar, feryatlar bıçak gibi kesildi. Sessizlik yüreğime çöktü. Durmadan şahadet getiriyordum. Üstüme kum dökülüyordu. Nefes alamıyorum, öldüğümü düşündüm.

Melekler beni hesaba çekmeyi unutmuş olmalıydılar, kendimi sorguya aldım.

– Kimin kulusun?

-Rabbim Allah.

-Dinin ne?

-İslam.

-Peygamberin kim?

-Muhammed Aleyhisselam.

-Kitabın ne?

-Kur’an-ı Kerim.

İslam’ın şartlarını, imanın esaslarını söyledim. Şahadet getirdim, durmadan dua ettim.

Ağzıma burnuma, gözüme kulağıma kum doluyordu.

“Allah’ım beni eşimden, çocuklarımdan ayırma!” diye yalvardım:

Birden bir ışık yandı. Bir ses duydum:

-Korkma! Hanımın ve çocukların Firdevs Bahçesinde.

– Göremiyorum.

Bir kapı açıldı. Çok güzel bir bahçe gördüm. O kadar güzel ki anlatamam. Nefis bir koku geldi.

-Ben buraya girebilecek miyim?

-Sen iyi adamsın, gireceksin. Yaşantına dikkat et! Kul hakkı yeme! Faize bulaşma! Alan el değil, veren el ol!

Eşimi, Alpay’ımı, Alperen’imi cennetin yedinci katındaki Firdevs Cenneti’ne yerleştirdim. Alperen küçükken 2005’te vefat etmişti. Kocaman olmuş, kardeşi Alpay’ın elinde tutmuş, o güzel bahçede gezerlerken gördüm. Kendi makamımı gördüm. Bana, sen de geleceksin fakat sana biraz daha süre veriyoruz, dediler. Canlarımı cennete yerleştirdiğim için çok mutluydum.

Beni uyandıranlara; eşim ve çocuklarımla kalmak istiyorum, beni neden ayırıyorsunuz, diye kızdım.

Beşinci gün çıkarılmışım. Çıkarıldığım yer bildiğin mezar. Her tarafım kum dolmuş. Oğlum Göktuğ, daha sonra bana gösterdi, buradan çıktın, dedi. ”

Bazı depremzedeler ruhun hayatını, hayatın kuantum boyutunu anlatıyorlar.

Sarsılıp ibret almamak mümkün değil.

Hayatın kuantum boyutu ve ruhun hayatı
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Dostkelimeler ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Sosyal Medyada Takip Edebilirsiniz...