Çekirdek gibi toprağa düştük
İnsan, bedeni itibariyle diğer canlılara benzer; ötekiler gibi doğar, acıkır, üşür, uyur, çalışır, kazanır, kaybeder, yaşar ve ölür. Maddesiyle bir avuç et ve kemiktir insan ve evrende bir nokta bile sayılmaz.
İnsan, ruhu ve manevi yetenekleriyle benzersizdir. Benliğine eklemlenen aklı, kalbi, vicdanı, nefsi, hayal gücü, rüyaları, sezgileri, ruhsal enerjisi, onlarca olumlu ve olumsuz duygularıyla, özellikle sevgi ve şefkatiyle eşsiz bir ilahi sanat eseridir. Bilgi, sanat ve yetenek bir insanı bin insandan engin bir okyanusa sürükler. Bu iç potansiyelinin açılması sayesinde insan bedeninden binlerce kat genişlikteki ruhani iklimde yaşayabilmiştir.
Yaradan’ın en güzel surette ve en yüksek donanımda yarattığını söylediği varlıktır insan. O kadar ki, Mevlana’nın deyişiyle âlemde insandan başka hiçbir canlı bu denli ululanmamıştır. Evren insan sevgisi için, buna karşılık insan da Allah sevgisi için yaratılmıştır.
Her dev ağaç aslında minik bir meyve için yaşar ve o minik meyve sonsuzluğu ve genişlemeyi temsil kabiliyeti itibariyle de ağaçtan değerli olur. Evrenin meyvesi olan insan bu yönüyle evrenden değerli ve önemli kılınmış, dünya ve içindeki her şey insan için yaratılmıştır. O kadar ki, insan planlanmasaydı evren yaratılmayacaktı, cennetin varlığına da gerek kalmayacaktı.
Bize lütfedilen bu önemi, bencilliğe ve kibre kapılmadan kavrayabilirsek, âlemi aydınlatabiliriz. Bencillik, tembellik ve kibirse ışığı küçük nefsimize çeker, hapseder, sindirir ve söndürür. “Yalnızca ben” diyen çekirdek içine kapanınca çürür ve potansiyelindeki ormanlara kaynaklık edemez.
Herkes hayatta mecburen yol alır; ama kimin nereye varacağını yönü belirler. Yolcu dinlendiği durağa değil, hedeflediği yurda aittir. Öyleyse birkaç nokta üzerinde düşünelim:
-Değerlerimizi ne kadar bütünsel algılayabiliyoruz. Tek servetini taşıdığı sinek sanan karınca, avını kaçırırsa üzülebilir. Ama dünyayı fethetmeye adanmış bir orman, heyecanını kırılan bir dalında söndürmez. Gönlü engin insanın zenginliği öyle büyüktür ki, tüm servetini yitirse, hayalinin sınırsızlığı bile huzurlu hissetmesine yetebilir.
-Gündemimiz ne kadar mantıklı dengelenmiştir? Sürekli ve sadece siyasi gündemde takılan, hayatının yüzde doksanını kaçırır. Güneş doğuyor, batıyor, mevsimler geçiyor, yapraklar yeşeriyor, sararıyor, gençlik gidiyor. Ansızın durup yaşamak gerek.
-İlişkilerimiz ne kadar dengeli kurulmuştur? Bakkalımıza ve berberimize mi daha saygılıyız, anne-babamıza, eşimize, çocuğumuza mı? Kim bizim için daha önemli? Hasta düşsek, kalkamaz olsak, derdimizle en gönülden ilgilenecek ilk dört kişi kimdir? Varlığımızı kimler en fazla önemsiyor?
Karşılığında biz kimleri daha çok önemsiyoruz?
-Hayata ne kadar olumlu bakabiliyoruz? Bu hayat kıyamete kadar iyilerle kötülerin çatışmasıyla geçecektir. Sürekli burnundaki sivilceye odaklanan, tüm hayatını sivilce sanabilir. Nice insan, her şeyini bir soruna feda etmiş, çevresindeki binlerce huzur kaynağından kalbini mahrum bırakmıştır.
-Hayatımızdaki ilahi imtihanları ne kadar kavrayabiliyoruz? Her olayımızda bir sınav ve gizemli bir eğitim yaşıyoruz. Yaratan bize bazen bir çiçekle, bazen bir kelebekle mektup gönderir. Sevince ve üzüntüye, kazanca ve kayba tepkimiz ölçülür. Her kazanılan sınav, ruhani yolculuğun bir üst adımına yükseltir.
Özetle insan muhteşem bir sonsuzluk yolcusudur. Her çekirdek gibi toprağa düştük. Yağmurun, karın, rüzgârın, sıcağın ve soğuğun altında kalacağız, çatlayacağız ve gövdemizden fırlayarak evrene açılacağız.
Star Gazetesinin 05/10/2007 tarihli Mola Ekinde yayınlanmıştır.
Çekirdek gibi toprağa düştük – Dr. Muhammed Bozdağ yazısından sonra değerli yazarımızın diğer yazılarına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz… Semih YAŞAR
MUHAMMED BOZDAĞ yazıları için tıklayınız….
Çekirdek gibi toprağa düştük